top of page

Depresyon üzerine..

  • Yazarın fotoğrafı: Bilal Kaya
    Bilal Kaya
  • 14 Kas
  • 3 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 2 Ara

Depresyon, yalnızca üzgün hissetmekten ya da uyku sorunları yaşamaktan ibaret değildir; günlük yaşama karşı ilgiyi kaybetme, enerji azalması, umutsuzluk, iştah ve uyku değişiklikleri gibi çok boyutlu belirtilerle ortaya çıkan ciddi bir duygudurum bozukluğudur. Depresyonun kökeninde psikolojik etkenler bulunabileceği gibi biyolojik ve çevresel faktörler de tabloyu şekillendirebilir.

Depresyonu açıklarken iki temel yaklaşım öne çıkar: Birincisi, gözlemlenebilir belirtileri esas alan tanımlayıcı yaklaşım; ikincisi ise depresyonun arkasındaki nedenleri ve bilinçdışı mekanizmaları ele alan psikanalitik bakıştır. Psikanalitik açıdan bakıldığında tablo karmaşık görünse de bu karmaşıklık, klinik uygulama açısından önemli bir kolaylık sağlar.

Freud, “nevrotik yas” ve “melankolik psikoz” arasında net bir ayrım yapar. Yas sürecini açıklarken, Freud (2014, s.21) libidonun kaybedilen nesneye bağlı tüm temsillerden zamanla çekildiğini söyler: “Libidoyu nesneye bağlayan her bir anı ve beklenti yeniden işgal edilir ve libidonun ayrışması tamamlanır.” Bu, Leader’ın (2018, s. 31) “elmas metaforu” ile açıkladığı gibi, kaybedilen nesneye farklı açılardan tekrar tekrar bakmayı gerektirir.

Verhaeghe (2004) bu süreci örneklerle açıklamaktadır: Sevilen birini kaybettiğimizde, kendiliğimizin bir parçası da sanki ondan ayrılır. Freud’a göre bu nedenle kayıp yalnızca gerçeklik düzeyinde değil, içsel düzeyde de takip edilmelidir. Sevilen kişi içselleştirilmiştir ve onun kaybı öznenin içinde bir boşalma yaratır.

Freud'un 1917’deki “Yas ve Melankoli” metninde yaptığı ayrım son derece önemlidir:

  • Yasta, kayıp bilinçlidir ve nesneye bağlı libido zamanla çözülür.

  • Melankolide, kayıp bilinçdışına çekilmiştir ve özne kayıp nesneyle özdeşleştiği için bu kayıp ego üzerinde bir yoksullaşma yaratır.

Yani yasta yoksullaşan “dünya” iken, melankolide yoksullaşan “egonun kendisi”dir. Melankolide nesne kaybı çoğu zaman belirgin değildir ve nevrotik yasın aksine melankolik kişilerde kendine yönelmiş ağır suçlamalar ve değersizlik duyguları görülür.

Depresyonun merkezinde duygu eksikliği, boşlukla yüzleşme ve anlam kaybı vardır. Bu durum psikanalitik olarak, Öteki’de öznenin kimliğini sabitleyen bir noktanın kaybı şeklinde anlaşılır (Verhaeghe, 2004). Bu nedenle depresyon, her özne için yapısal olarak mümkün bir durumdur; terapide önemli olan, hangi ilişkisel ve öznel koşulların depresyonla sonuçlandığını değerlendirmektir.

Psikanalizin depresyona yaklaşımı “ne yapabiliriz?” sorusunu merkeze alır. Melanie Klein ve Lacan’ın çalışmalarında bu soru, tedavinin hedefini “yas çalışması” bağlamında düşünmekle karşılık bulur. Miller’ın yakın tarihte yaptığı bir uyarı ise psikanalitik klinik için yol göstericidir: Psikanaliz “ihtişamlı bir iyileşme” vadetmez; amaç, daha onurlu ve daha az acılı bir yaşam sunmaktır. Freud’un (2001, s.355) yıllar önce söylediği şu sözler de bunu destekler: “Histerik acınızı genel bir mutsuzluğa dönüştürürsek çok daha kazançlı olacağınıza inanabilirsiniz.”

Burada amaç, depresyondaki tekrarlayıcı yapıyı sürdüren fantaziyi kırmaktır. Eğer bu yapı kırılmazsa kişi aynı ilişkileri, aynı hayal kırıklıklarını ve aynı depresif döngüyü tekrar tekrar yaşar—literatürde “döner kapı” olgusu olarak bilinen durum (Verhaeghe, 2004).

Freud’un tanımladığı depresif belirtiler bugün de klinikte belirgindir: Yoğun bir hüzün, dış dünyaya karşı ilgi kaybı, sevme kapasitesinde azalma, faaliyetlerde tıkanma, kendini suçlama ve özsaygı kaybı. Leader (2018, s.37) nevrotik depresyon ile melankoli arasındaki farkı şöyle açıklar:

  • Nevrotik özne, kendini yetersiz hissedebilir ancak bu duygu kesinlik taşımaz.

  • Melankolik özne, yalnızca yetersiz hissetmez; gerçekten yetersiz olduğuna inanır. Suçluluk ve kendini değersiz görme kesindir.

Psikanalitik açıdan depresif ifadeler—“Hiçbir arzum yok”, “Kimse beni istemiyor”, “Hiçbir şey yapamam”—özne ile Öteki arasındaki arzusal bağın bozulduğunu gösterir. Özne, Öteki’nin arzusundan koptukça, kendi özdeşleşmelerinin yasını tutmaya başlar. İşte psikanalitik tedavinin temel farkı da burada belirir: Depresyondaki “yas”, analizin sonunda başlangıçtaki yas değildir. İşlenmiş, dönüştürülmüş ve öznenin yeni bir konum almasına izin veren bir yas haline gelir.


Kaynakça

Freud, S. (1962). The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud. (J. Strachey, Ed.). Hogarth Press.(1884–1925 dönemindeki ilk kaygı teorisine referans olarak metinde geçen kaynak)

Freud, S. (2016a). Ketlemeler, Semptom ve Kaygı.(“İlk teorim artık geçerli değil” kısmına referans olarak metinde geçen kaynak)

Freud, S. (2019). Ketlemeler, Semptom ve Kaygı.(İkinci kaygı teorisine, yani “kaygı bastırmaya yol açar” görüşüne yapılan atıf)

Lacan, J. (2014). Kaygı Semineri (Seminer X).(Kaygı, nesne a, eksiğin eksik olması, “Benden ne istiyor?” sorusu, baba işlevi ve fobiyle ilgili tüm Lacan atıfları)


Uzman Psikolog Bilal Kaya ile Psikolojik Destek

Samsun Atakum merkezli ve online olarak bireysel psikolojik danışmanlık hizmeti sunuyorum. Kaygı, stres, özgüven ve ilişki sorunları alanında profesyonel destek için:🌐 www.bilalkaya.net📍 Samsun Psikolog / Online Danışmanlık


Son Yazılar

Hepsini Gör

Yorumlar


© 2035 by DR. Elise Jones Powered and secured by Wix

bottom of page